ChannelPro » Kindle Books Now Outselling Paperbacks at Amazon

Kindle Books Now Outselling Paperbacks at Amazon

ToplumDüşmanı

Dosya 26

2009’DA SİNEMAMIZ NELER ANLATTI, TÜRKİYE NELER TARTIŞTI? Sinemamızın doğurganlığı ve yaratıcılığı ile sinemamızın tartışılmasını karşılaştırdığımızda yaratıcılık, bilincimizi ezecek ölçülerde Filmsel metinleri biz yazılı metinlerle bilincimizde ve duyularımızda açığa çıkaramıyoruz. Tartışmalarımız ölgün ve düzeysiz olarak kalıyor Türkiye sinemasıyla tartışmalarımız arasında inanılmaz farklar oluşuyor. Örnek mi? Zeki Demirkubuz’un Nahid Sırrı Örik’ten uyarladığı ‘Kıskanmak’, belki de daha doğru deyimle haset üzerine yoğunlaşan filmi üzerine yapılan tartışmalara bakalım. İlk önce güzel oyuncumuzun filmdeki rolü için nasıl çirkinleştiği üzerine bir edebiyat başladı. Büyük büyük fotoğrafları basıldı, bu rol için nasıl hazırlandığını haber yaptık: Güzel Türkiye’mizin bu tartışma şeklinin gerçek adı dekadanstır, yani etik/estetik anlamında bir çöküş. ‘Üç Maymun’: Büyük oranda gerçekliğimizle baş edemediğiz, toplumsal ilişkilerimizde örtbas etmeye çalıştığımız ikiyüzlülüğümüz, toplumsal olarak farklı sınıflardaki insanların her birinin kendi altındakiyle yaptığı kirli pazarlıklar, siyasetimizin kirli haritasından görüntüler… Peki, Türkiye’de ne tartışıldı? Hacer özelinde kadının aşağılanıp aşağılanmadığını. Kadın karakterin toplumsal açmazları ve kendisine yüklenen ödevleri ve bunlarla çatışmasını derin bir şekilde verince kadın nasıl aşağılanıyor anlamadık. Gerçek şu ki bu bakış açısının altında, ‘Hamam’ filminden sonra, “bizim hamamlarımızda böyle şeyler olmaz” diye açıklama yapan Hamamcılar Birliği’nin bakış açısı var. Geçmişte polis hakkında bir şey söyleseniz, polisler, doktorlar hakkında bir şey anlatsanız doktorlar konuşurdu. ‘Zübük’ yapıldığı zaman bile siyasetçilerimizi aşağıladığı tartışması olmuştu. Dahası 1970’lerde ‘Bir Ceza Savcısının Anıları’ Akad tarafından filme alındığında halkın hukuka olan inancını azaltıyor diye çekimler durdurulmuş, filmin gösterimi sınırlanmıştı. Bunlara ek olarak: En güzeli de başrolünde AKP’li belediyelerin olduğu sanatçıları ‘siyaset yapacaksan sanatçıyım niye diyorsun, git siyasete gir’ diyen anlayışta aynı kökten geliyor. Hayatımız ve siyasal yapılarımız çökerken, perdede temiz insanlar geçidi bekleyen bu anlayış şanlı sansür tarihimizden kaynaklanıyor. Sonra süreç tersine dönüyor: Her biri gerçekçiyim diyen şanlı muhalif aydın kimlikli insanlarımız aynı şeyi yapıyorlar. Bu anlamda böylesi bakış açısından ‘Sonbahar’ da payını aldı: filmden sonra filmdeki karakterin devrimciliğini tartışmaya açıp, filmin devrimci olmadığını, dahası hapishanelere yapılan müdahaleyi ya anlatmadığı ya da meşrulaştırdığını ifade eden bakış açıları ortaya çıktı. İnsan bunları izleyince Türkiye’deki tartışma düzeyinin büyüklüğü karşısında şaşıp kalıyor: Perdede gördüklerini öyle dolayımlayıp öyle sonuçlar çıkarıyorlar ki, hakikaten yapacak bir şey kalmıyor. Bütün bunlar diğer sanat filmleri için de devam etti: Örneğin Antalya’da en iyi yönetmen ödülü alan Derviş Zaim’in ‘Nokta’ filminden dolayı bir üslup tartışması başladı, ama filmin insan-suçluluk duygusu-vicdan azabı üzerine kurulu anlatısı tümden parantez dışı kaldı. ‘Başka Semtin Çocukları’ büyük gişe filmleri nedeniyle ancak İstanbul Film Festivali’nden sonra gösterime çıkabildi, ama gecekondular, kent fakirleri, buralardaki siyasallaşma dinamikleri üzerine bir tartışma çıkmadı. “Pandora’nın Kutusu” İstanbul’da örneğin Kadıköy’de gösterime çıkamadı. Bugün 40’larında olan bir kuşağın üç üyesinin hayatla kurdukları ilişkileri, yenilgileri, açmazları, genç kuşakların hayata tutunma çabaları ya da hayata yenik başlamaları… tartışmaları ise bir başka bahara kaldı. Gazetelerde filmsel gerçekliğin tartışması değil, gişede az seyirci toplaması üzerine haberler çıktı. YAZARLIKTAN UZAK SİNEMA YAZARLARI Çok önemli bir özelliğimiz daha ortaya çıkıyor: Türkiye’de sinema yazarlarının önemli bir bölümü bugün dikkatle bakıldığında aydın niteliği taşımıyor. Önemli bir birikimin taşıyıcıları değil. Kalemleri bir dünya görüşünün izlerini taşımıyor. Eleştiriler giderek daha küçük ıvır zıvırlar üzerinde şekilleniyor. Sinemamız dolayısıyla hiçbir ciddi tartışma ülke gündemine girmiyor. Bu açığı kapatmak için özellikle yönetmenlerle söyleşiler ağırlık kazanıyor. Bunun nedeni filmsel metin üzerine yazılanlara ilgisizlik ve haber olarak çok daha okunan söyleşilerin ağırlık kazanmasıdır. Ama bu durumun asıl nedeni eleştirmenlerin giderek belirli kültürü-estetiği-dünya görüşünü temsil eden metinlerin yazarı olmaktan uzaklaşmasıdır. Kısaca sinema yazarlarının giderek gerçek anlamda yazarlık vasıflarını taşımamasıdır. Tartışmalar açısından bu filmler nispeten ‘şanslı’ olanlardı. Bir de şanssız sanat filmlerimiz var: örneğin ‘Bahoz’ (Fırtına) filmi üzerine ciddi olarak ulusal basında hiçbir tartışma yaşanmadı. Oysa ideolojik/siyasi olarak tartışılması gerektiği bir yana, sinemasal açıdan ‘Bahoz’ Fransızların par exellence dedikleri yani görsel olarak mükemmel cinsten bir filmdi. Ne oldu? Film Adana ve Antalya’da yarışmaya bile kabul edilmedi. Belirli bir devrimci kesimin militanlarının duygu dünyasından yaşam biçimlerine, dünyayı görüşlerinden kendi sorunlarına kadar yansıtma biçimiyle sinemamızda çok nadir görülen devrimci tipleri bu kadar güçlü kaç filmde anlatılmıştır ki? Aynı şekilde ‘Made In Europe’ filmi birkaç ödül, birkaç söyleşi, gişede birkaç binlik seyirci. Unutuldu gitti. “11’e 10” Kala birkaç önemli ödül aldı, dahası yurtdışında Ortadoğu’nun en iyi yönetmeni ödülü aldı. Gişede çok sınırlı bir ilgi gördü, film üzerinden tartışma da olmadı. Gerçek şu ki; sinemamızın doğurganlığı ve yaratıcılığı ile sinemamızın tartışılmasını karşılaştırdığımızda, yaratıcılık bilincimizi ezecek ölçülerde. Filmsel metinleri biz yazılı metinlerle bilincimizde ve duyularımızda açığa çıkaramıyoruz. Tartışmalarımız ölgün ve düzeysiz olarak kalıyor. Peki, ‘Kız Kardeşim Mommo’ filmini ele alalım: Sinema tarihi hakkında bilgili bir insan melodrama dayanan filmler hakkında bilgisi varsa, dram ile melodram arasında gezinen bu filmi seyrettiğinde ülkemizin kültürel geçmişinde büyük ağırlığı olan bu tür üzerinden tartışmasının yapılmasını gerekli görmez mi? Bu kültürel yapıyı hala devam ettiren Hindistan’da filmin büyük ilgi görmesinin kültürel/tarihsel nedenleri yok mudur? İVEDİK Mİ DAHA KOMİKTİ AROG MU? Peki, biz neler tartıştık? ‘Recep İvedik’ üzerinden küfür meselesini, filme konan yaş sınırı meselesini, ‘İvedik’in mi yoksa ‘AROG’un mu daha komik olduğunu… İki güzide oyuncumuzun arasında yastık koymalarını… Cem Yılmaz’ın filminin çalıntı olup olmadığını… En acı veren beyanatlar ve konuşmalar ise ‘Güneşi Gördüm’ üzerinden yapıldı. En baştan söyleyelim ‘lütfenle köy boşalttırılan film’in sınırları vardır: Hem dürüstlüğünün, hem siyasi bilincinin, hem de kardeşlik türküsünün. Kardeşlik türküsü eşitlik türküsüyle birlikte söylenir çünkü. Çünkü hepimiz biliriz ki, anne babanın çocukları içinde ayrım yapması durumunda, ötelenen kardeşte hayatı boyunca travma yaşanır. Dahası hepimiz biliyoruz ki, bizim devletimizin ana olarak nitelenmesi hakikaten yalandır. Acı çekenlerle duygudaş olmak, onları kardeşi gibi görmek bir isyan türküsüyle dillenmeyi gerektirir, icazetli sinema yapmayı değil: daha ne söylenebilir ki? BİR ÜÇÜNCÜ DÜNYA ÜLKESİ OLARAK TÜRKİYE Türkiye’de bütün bunlar olurken, çok önemli bir gelişme daha yaşandı. Türkiye Sinema Merkezi’nin kurulması çalışmaları. Bu ise basın düzleminde genel ve açık çok ciddi bir tartışmaya dönüşmedi. Oysa tam burası son 60 yıldır sinemamızın taleplerinin odaklandığı bir noktadır. Niçin? Nedeni basit: bir Üçüncü Dünya Ülkesi olarak Türkiye tarihi boyunca sinemaya hiçbir ciddi kamusal yatırım yapmamasına, sinema üzerinde siyasi iktidar tarafından sürekli bir baskı ve kontrol mekanizması getirmesine rağmen, Türkiye’de sinema benzeri ülkelerden genel olarak çok daha başarılı ve etkili olmuştur. Bu anlamda Türkiye Sineması bütün bu süreçleri değiştirmek için yaklaşık üççeyrek yüzyıldır anlamlı bir sinema yasa tasarısının olmasını ve bu süreçlerin siyasi iktidarların keyfiliklerinden, adam kayırmalarından, baskılarından arındırılmasını istiyor. Yasanın kendisi pek çok şeyin belirli bir düzene sokulması için gerekli görülüyor. Ama aynı nedenle buna ilişkin çıkarılacak yasanın ve kurulacak kurumun da özerk olmasını istiyor. Bizzat bu nedenlerle vakti zamanında Metin Erksan devletin sinemaya katkısı için “gölge etmesinler başka ihsan istemez” diyordu. Bizzat bu nedenlerle siyasi iktidarın sinemaya müdahalelerinin arttığı zamanlarda sinemamız genel olarak gerilemiştir. Çünkü siyasi iktidarlarımız açık bir şekilde söylenmeli, dar görüşlüdür ve kendi kısa erimli çıkarlarına tutsaktır. Türkiye’de bütün bu tartışmaların kamuoyu önünde ve etraflıca tartışılması ve geçmişin bilgisi ile diğer ülkelerin deneyimleri masaya konulup ona göre şekillendirmek zorunludur. RTÜK’ÜN BENZERİ SİNEMAYA DA GELİYOR Türkiye’de bir sinema merkezi kurulacaktır, ancak bu merkezin büyük oranda siyasi iktidarların tercihleri ve buyrukları altında şekilleneceği görülüyor. Gerçek şu ki, siyasi iktidarların uzun vadeli düşünememesi yanında sinemamızın için de yer alan pek çok aktif insanda da kendi kısa erimli çıkarları ve beklentileri dolayısıyla hareket ettikleri de doğrudur. Türkiye’de sinema ne yazık ki bir ulusal kültürel sanat dalı olarak görülmekten çok daha fazla, kontrol edilmesi gereken bir kitle iletişim dalı olarak görülüyor. İnanınız ki, ellerinden gelse RTÜK’ün benzerini sinemada bile kuracaklar. Ki zaten kurmuşlar: sinemalarımızda gösterilen filmlerin televizyonlarda gösterilirken, ellerinde makas beklediklerini unutmayalım. Son olarak bu yıl Ahmet Uluçay gibi çok değerli kültür insanı ve gerçekten yaratıcı bir sinema insanını kaybettik. AYKUT ORAY’I KAYBETİK 1960-80 arasında yirmi yıl Türkiye’de politik tiyatronun aktif üyesi Aykut Oray’ı kaybettik, ama onu ‘Bizimkiler’ dizisinden hatırlayacak kadar düzeysizleşerek. 1980 Askeri darbesinden sonra laik ve modernleşmeci bir İstiklal Savaşı portresi çizdiği için ‘Yorgun Savaşçı’ dizisi yakılan, böylelikle İslamcı çizginin merkeze oturtulması için yapılan Küçük Ağa dizisine yer açılan dönemin olayının iki kahramanı Halit Refiğ ve Yücel Çakmaklı’yı kaybettik. Ama asıl tartışma ahlakımızı kaybettik. Bir de sinemamızda halkçı figürlerin en büyüğü ve gerçek sinema sanatçısı Yılmaz Güney’i andık. Dünyaya açılan ilk sinemacımıza saygılarımızla.

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Ut facilisis interdum lacus, nec scelerisque magna vehicula et. Pellentesque nec eros mi. Sed ultricies tellus vel odio pellentesque non congue enim auctor. Fusce fermentum, magna non commodo fringilla, purus metus ultrices purus, ut laoreet est neque eu leo. Praesent suscipit diam nec quam luctus sit amet varius leo fermentum. Proin quis dolor nec diam aliquet bibendum et ac felis. Nunc ut ante vulputate mauris vehicula molestie. Praesent malesuada ipsum ac felis iaculis accumsan. Aenean dui sem, facilisis ut fermentum et, dignissim vitae odio. Donec pretium nisl sit amet nulla pharetra vulputate. In pellentesque bibendum consequat. Nullam eros diam, suscipit non rutrum vel, mollis sed augue. Nulla facilisi. Morbi facilisis, nisi at sodales facilisis, purus arcu luctus risus, ut lacinia metus lorem et metus. Cras tempus semper ante. Cras tincidunt euismod venenatis. Aliquam erat volutpat. Suspendisse tempor congue neque a aliquam.

Curabitur at est vel odio aliquam fermentum in vel tortor. Aliquam eget laoreet metus. Quisque auctor dolor fermentum nisi imperdiet vel placerat purus convallis. Fusce et risus eu justo euismod pellentesque. Suspendisse id viverra est. Aenean feugiat tincidunt urna et tristique. Etiam nunc nulla, elementum id dapibus vel, congue vitae purus. Pellentesque blandit enim eu tellus rhoncus id congue velit cursus. Phasellus interdum interdum ipsum, vel pharetra purus congue sed. Cras convallis elementum elementum.

Praesent dolor turpis, sodales mattis facilisis sit amet, commodo eu diam. Curabitur in neque felis, sed eleifend tellus. Nulla facilisi. Suspendisse vel suscipit eros. Vestibulum euismod turpis vel nunc sodales at vestibulum lectus dignissim. Donec quis magna lacus. Donec ultricies scelerisque purus, eu faucibus lorem tempor id. Cras egestas magna id nunc ullamcorper facilisis. In at est id felis lacinia aliquet. In hac habitasse platea dictumst. Donec molestie, eros ac venenatis posuere, erat dolor varius ligula, tempus interdum nisi dui ut sem. Suspendisse a euismod ligula. Fusce vitae erat orci, quis interdum turpis.

Curabitur quis orci non dolor fermentum tincidunt. Mauris quis massa ante, at semper nunc. Mauris in purus id ante gravida fermentum. Etiam hendrerit risus sit amet purus lacinia sollicitudin. Suspendisse mauris sapien, mattis eget accumsan et, suscipit in diam. Vestibulum nec diam et lectus euismod tempor. Quisque gravida luctus orci. Donec ornare, tellus et faucibus eleifend, felis eros fermentum ligula, in dapibus elit tellus a odio. Vivamus in iaculis justo. Cras convallis, sem id luctus fermentum, lacus lectus scelerisque lacus, id rhoncus est purus id ante.

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Ut facilisis interdum lacus, nec scelerisque magna vehicula et. Pellentesque nec eros mi. Sed ultricies tellus vel odio pellentesque non congue enim auctor. Fusce fermentum, magna non commodo fringilla, purus metus ultrices purus, ut laoreet est neque eu leo. Praesent suscipit diam nec quam luctus sit amet varius leo fermentum. Proin quis dolor nec diam aliquet bibendum et ac felis. Nunc ut ante vulputate mauris vehicula molestie. Praesent malesuada ipsum ac felis iaculis accumsan. Aenean dui sem, facilisis ut fermentum et, dignissim vitae odio. Donec pretium nisl sit amet nulla pharetra vulputate. In pellentesque bibendum consequat. Nullam eros diam, suscipit non rutrum vel, mollis sed augue. Nulla facilisi. Morbi facilisis, nisi at sodales facilisis, purus arcu luctus risus, ut lacinia metus lorem et metus. Cras tempus semper ante. Cras tincidunt euismod venenatis. Aliquam erat volutpat. Suspendisse tempor congue neque a aliquam.

Curabitur at est vel odio aliquam fermentum in vel tortor. Aliquam eget laoreet metus. Quisque auctor dolor fermentum nisi imperdiet vel placerat purus convallis. Fusce et risus eu justo euismod pellentesque. Suspendisse id viverra est. Aenean feugiat tincidunt urna et tristique. Etiam nunc nulla, elementum id dapibus vel, congue vitae purus. Pellentesque blandit enim eu tellus rhoncus id congue velit cursus. Phasellus interdum interdum ipsum, vel pharetra purus congue sed. Cras convallis elementum elementum.

Praesent dolor turpis, sodales mattis facilisis sit amet, commodo eu diam. Curabitur in neque felis, sed eleifend tellus. Nulla facilisi. Suspendisse vel suscipit eros. Vestibulum euismod turpis vel nunc sodales at vestibulum lectus dignissim. Donec quis magna lacus. Donec ultricies scelerisque purus, eu faucibus lorem tempor id. Cras egestas magna id nunc ullamcorper facilisis. In at est id felis lacinia aliquet. In hac habitasse platea dictumst. Donec molestie, eros ac venenatis posuere, erat dolor varius ligula, tempus interdum nisi dui ut sem. Suspendisse a euismod ligula. Fusce vitae erat orci, quis interdum turpis.

Filed in: Media Tags: ,

You might like:

Amazon Sales Up 40% in 2010 Amazon Sales Up 40% in 2010

2 Responses to "Kindle Books Now Outselling Paperbacks at Amazon"

  1. admin says:

    Curabitur quis orci non dolor fermentum tincidunt.

  2. admin says:

    Mauris quis massa ante, at semper nunc.

Leave a Reply

Submit Comment
© 2014 ChannelPro. All rights reserved. XHTML / CSS Valid.
Proudly designed by Theme Junkie.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol