ChannelPro » Kindle Books Now Outselling Paperbacks at Amazon

Kindle Books Now Outselling Paperbacks at Amazon

ToplumDüşmanı

Dosya 4

HOLLYWOOD VE KÜLTÜREL EMPERYALİZM
Saddam Hüseyin kendisinin 54. doğum günü partisi için temayı belirleyen şarkı olarak Frank Sinatra’nın dünyanın her yerinde bilinen ‘My Way’ şarkısını seçtiği zaman, bu Amerika’nın Emperyalist baskısının bir sonucu değildi. (Michael Eisner, 1995). 1820 yılında, Sydney Smith, ‘Dünyanın dört bir tarafında, kim bir Amerikan kitabını okur? Ya da bir Amerikan oyununa gider? Ya da bir Amerikan resmine veya heykeline bakar’ diye soruyordu. ABD kısa sürede kültürel emperyalizm-karşıtı olan erken dönem merkezlerden birisi oldu ve ulusu-inşa etmek istiyorlardı. Aynı zamanda, yerli Yankilerin o kadar çok dert edindikleri Batılıların kültürel egemenliklerine muhalefet eden söylem, İslam ülkelerinin liderleri arasında da gelişiyordu. Fakat bir yüzyıl sonra, Time dergisi Hollywood’u 1959 yılında Hindistan içinde ‘yeni Hint prensleri’ olarak niteliyordu. Ve bugün, Rupert Murdoch kendine güvenerek üç şirketin kısa zaman içinde dünya medyasında egemen hale geleceğini öngörebiliyor –Comcast, Fox ve Time Warner. ABD’yi kültürel olarak egemen yapacak hangi gelişmeler oldu?
On dokuzuncu yüzyılın ortalarında, ilk uluslararası telif hakları  anlaşmaları Avrupa kıtasında görüşülmeye başladığı  zaman, ABD yabancı edebi eserlerin korunmasını reddetti – bugünkü deyişle korsanca bir tutum olarak nitelenebilecek şekilde telif haklarına karşı düşmanca bir tavır takındı. Bir ‘Amerikan Edebiyatı’ yaratmak istiyorlardı. Kendi öz ulusal edebi egemenliğini geliştirme arayışında olan bir ülke olarak kitaplar düzleminde çok net ithalatçı bir konumdaydı. Washington koruyucu önlemleri yabancı eserlere doğru genişleterek kendi yayıncılarını, matbaalarını ya da yazarlarını kar etmekten alıkoyacak her türlü anlaşmaya karşı ilgisiz tavır aldı. Aldığı hizmetlere karşılık borçlu olmak ve hınç beslemek karışımı olan tavır ithalat yapanın ihraç eden kültürlere karşı ilişkisinin karakteristik yönünü gösterir. Bu aynı zamanda gelişmeye karşı bağımlı olanın ilişkisini de karakterize eder, bu dersi ABD çok hızlı öğrenmiştir ve diğerlerinin kendisine yaptıklarını onlara karşı mislisiyle kullanmıştır. Bu işin merkezinde Gramsci’nin çözümlemeleri yatmaktadır, ABD iş dünyası ve hükümeti ticari imparatorlukların kontrol etme ve rıza ile hem dünyevi hem de sıradışı bir modernliği üretmeyi ve dayatmayı amaçladılar. İthal ikame endüstrileşme pratiğini uygula ve ihracata dayalı endüstrileşme vaazları ver.
1912 kadar erken bir tarihte, Hollywood ihracatçıları şunu biliyorlardı: kendi filmleri nereye gönderiliyorsa, aynı zamanda diğer ABD metaları için de talep yaratmaktaydı. Ticaret Odası Sekreteri Hoover 1920’lerde endüstrinin ‘entelektüel fikirler ve ulusal idealler’ ileri sürdükleri için onları övüyordu, çünkü kendi ticari kazançlarının yanı sıra ‘Amerikan metalarının yararına olacak güçlü bir etkinin ortaya çıkması’ için çalışıyorlardı (Hays). Doğuda yerleşmiş büyük firmaların sahibi olan Joseph Kennedy ‘filmler diğer Amerikan endüstrisinin ürünleri için sessiz satış elemanları olarak hizmet etmektedirler’ diyordu. Stüdyoların, inatçı ve itaatsiz yabancı güçlerle uğraşmak için denizaşırı dağıtım karteli olarak işlemesini güvence altına almak için Hoover ile yakın bir şekilde çalışmış olan Hays ‘Hollywood’un ‘dünyanın bütün halkları üzerinde devasa bir etkiye sahip’ olduğunu iddia ediyordu. 1927 yılında, Harvard’ın İşletme Fakültesinin parlak genç çocuklarına ‘bana ayrılan bütün zamanı size filmlerin yabancı ülkelerde her bir Amerikan üreticisinin mallarını nasıl sattığını anlatarak geçirebilirim… “Ticaret filmin ardından gelmektedir” demiştir. 1930 yılında ‘Amerikan filmlerinin satılan her bir feet uzunluğundaki parçası dünyada bir yerlerde üretilen malların 1 dolarlık bölümünün satışını yapmaktadır’ diye tavsiyelerde bulunuyordu. Hays bunlara ek olarak Hollywood’un ‘dünya barışı’ için hayati olduğunu ekleyerek ikinci büyük iddiasında bulundu.
1930’ların sonlarına kadar, sinema ve satışlar arasında kahramanca ticari bağlar kurma hikâyeleri efsaneye dönüşmüştü, bunlardan birisi olarak Hollywood tarzında fabrika koşullarının gösterilmesinin ardından ABD dikiş makineleri için yeni bir Cava pazarı doğduğu söyleniyordu. Brezilya’nın tek gözlü kulübelerinde yaşayan insanların Angelino’nun yüksek yaşam standartlarını taklit etmeye çalıştığı söyleniyordu. Yapımcı Walter Wagner gösteri yapan Paris stenograflarının kendi koşullarıyla ABD filmlerindeki ofis çalışanları arasındaki uçurumu protesto ederek greve çıkmalarından duyduğu memnuniyeti ifade etti, bunu 120 000 Amerikan konsolosunun Paris’te çalışması’ olarak adlandırdı (bu rakam her yıl ihraç edilen kopya sayısına göndermede bulunmaktadır).  1950’lere kadar endüstri kendine güven içinde ‘iş dünyası, bayrak gibi filmlerin de ardından açılan yolu izliyor’ sözünü şiar edinmişti. Bununla birlikte, sinema ve demokratikleşme arasındaki kurumsal ilişki siyasal olarak nötr/tarafsız olan garip bir ilişki değildi. Endonezya’nın Başkanı Sukarno 1956 yılında Hollywood’u ziyaret etti, film yapanları yoldaş devrimciler olarak kucakladı, onlara sömürgecilik-karşıtı mücadelelerine ilham verdikleri için teşekkür etti. Sukarno, Hollywood tarzında filmler içinde arabalar ve buzdolapları gibi metaların dikkat çekecek ölçüde tüketilmesi ‘insanın doğuştan gelen haklarından ne kadar mahrum kaldığı hissini oluşturmak için’ kendilerine yardım ettiğini, sömürgecilikten yeni kurtulmuş ulusları tüketici marketlerinin yapılması yönünde teşvik ettiğini açıkça bildirdi (1956).
ABD’nin büyük  ölçeklerdeki üretimi ve pazarlaması, değerleri dönüştürmüştür. Bir yandan, onlar yoğun üretken disiplini gerektirirler; diğer yandan onlar yoğun meta tüketimi yoluyla bunların daha fazlasını ihtiyaç olarak gösterirler. Böylesi ilişkiler Clark Gable’ın içinde yer aldığı iki ünlü sahnede açıkça kendini göstermiştir. 1930’larda Arjantinli iş adamlarının temsilciler heyeti It Happened One Night (Bir Gecede Oldu, 1934, Frank Capra) filminden ABD konsolosuna şikâyette bulundular, çünkü Gable gömleğini çıkarırken görülüyordu, o zamanda altında iç çamaşırı olmadığı ortaya çıkıyordu. Kendi giyim mağazalarında iç çamaşırı ürünlerinin depolarda beklemesine bu sahnenin yol açtığını sanıyorlardı – bir gece içinde! Çeyrek yüzyıl sonra, Napoli’de Başladı filminde yerel bir çocuğa hamburgerin nasıl yenileceğini gösteriyordu, Akdeniz mutfağıyla uyuşup uyuşmadığı hakkında halk arasında bir tartışmaya yol açtı. Otuz yıl sonra, Disney McDonalds’ın yeni ‘McChief Burger’inin tanıtımıyla Pocahontas (Mike Gabriel and Erik Goldberg, 1995) filmi aynı işlevi görüyordu -109 ülkede promosyon olarak on yıllık anlaşmalarla hemen meyvesini verdi bu reklam.
Hollywood’da yapılan her film yaklaşık elli yıl, sürekli farklı bir ülke tarafından kendilerini kötü gösterdiği için şikâyet edildi, ambargolar koydular: kimse Hollywood’un kötü adamı olmak istemiyordu.
Bu dönemde Batı Avrupalı ülkelerin ulusal film kültürünü koruyabilmek için Alman modelinden yola çıkarak kotalar koyma girişimlerini harekete geçirmeye başladılar, kendi ulusal sinemalarının ticari yapısına karşı ‘Hollywood’un çok ciddi bir tehdit’ oluşturmasından korkuyorlardı.
Aynı  tehditler ve kendi ulusal sinemalarını koruma çabaları 1945 sonrasında büyük bir canlanma gösterdi, buna karşın Hollywood’un egemenliği benzersiz düzeyde yükselmeye devam etti.
Papa’nın Hollywood fetvası
1. Magnİ passus extra viam – yaşadığımız her geçen gün- içler acısı bir ilerleme halinde karşımıza çıkan film sanatı ve endüstrisinin günahı ve ahlak bozukluğunu gösteren sahneler içermesi nedeniyle derinden öfkeliyiz…
Her gün milyonlarca insanın bu filmleri seyretmeye gittiğini söylememize bile gerek yok; bu sinema salonları uygar ve yarı-uygar ülkelerde her geçen gün daha da çoğalıyor; bu filmler yalnızca zenginlerin değil fakat toplumun bütün sınıflarının boş zamanlarına sunulmaktadır ve sapkınlığın en popüler biçimini oluşturuyor.
2. Japonya (Milletvekili Noguchi Kazumi, 1937, Meclis konuşmasında)
Niçin bizim insanlarımızın ebleh yüzlü ve utanmasız Amerikanizm denilen saçmalıklarla sarhoş olmalarına izin veriyoruz? Bu parlak gözlü  ve gözlerini sürekli kırpıştıran, beyaz dişli harika Deanna Durbin halk arasında çılgın hislerin içlerinde yaşanmasına neden oluyor. Ve insanlar bütün bunlardan neler çıkarıyor ki? Bu ancak uzun zamandan beri ketoya (beyaz insanlar için ırksal lakap) tapınılmasını pekiştirir. Değerli ulusal rezervlerin içinde sekiz yüz bin yene ek olarak bunun Amerikanlara geçmesine aracılık eder, bu yönüyle ele alınınca tehdit iki katına çıkmaktadır.
3. Hintli yazar Baburo Patel’in 1951 yılında ‘Bizim Mirasımızın Yapılan Tecavüz’ adlı çalışmasında şunları söylüyor:
Hollywood, dünyadaki ABD’nin en güçlü silahı ile 400 milyonluk halkın böylesine kültürel olarak döllenmesi işini üstlendi. Film üstüne filmler, iki savaş boyunca Hindistan’a gönderildi –filmler bize rumba ve samba yapmayı öğretti. Filmler bize kumrular gibi sevişmeyi ve kur yapmayı öğretti. Filmler bize öldürmeyi ve çalmayı öğretti; filmler bize ‘Hi’ ve ‘Gee’ (merhaba ve hay Allah anlamlarına gelir) demeyi, onlar gibi çığlık atmayı öğretti. Filmler bize şeytanlığı ve boşanmayı öğretti ve filmler bizi neşelik/canlılık kokan yerlere ve içki âlemlerine götürdü…
Hollywood bizim kadınlarımızın güzel çolislerini ve sarilerini soydu ve onlara gömlekler bol pantolonlar giydirdi. Hollywood üzerlerinde giysiden daha çok derilerinin olduğu halde kadınlarımızı havuzlara düşürdü. Hollywood bizim deniz kıyılarımızı cahil romanslarıyla dolu bir şekilde yatak odalarına dönüştürdü. Hollywood bizim erkeklerimizin sırtındaki gömlekleri yırttı ve sırtlarına çok renkli bluzlar giydirdi. Hollywood kendi karakterlerinden bizim erkeklerimizi soydu ve onların eline silah vererek diğerlerini soymaya gönderdi. Hollywood bizim evlerimizi yıktı ve onların yerine kulüpler dikti, yaşam mekânlarımızın üzerine dans salonları açtı. Hollywood bizim evli yaşamımızın kutsallığını sefahatle ahlaki olarak yıktı, özgür aşkın cahil heyecanlarla ve duygularla övünmeyi ve bunları kutsamayı getirdi. Hollywood Doğunun felsefik karakter sağlamlığını yıktı ve bizleri nörotik, çılgın, başıboş kalabalıklara dönüştürdü.
Hollywood bizim yiyeceklerimizin, suyumuzun, havamızın, sanatımızın, kültürümüzün, geleneklerimizin, felsefemizin, hayat ve insan ilişkilerimizin etkisini bozdu. Hollywood’un dokunduğu ne varsa o kirlenmiştir. Amerikalıların bin bir günahı pek çok Hintli modaya dönüştü. İşte eğlence yoluyla, bize öğrettikleri ‘Amerikan yaşam tarzı’. Sayısı sınırlı birkaç tane iyi filmle, bize bin bir tane çürümüş kokmuş filmleri gösterdiler.
=
2 GENÇLİK
Çalış ama gezeme!
Üniversite öğrencilerinin yoğun ilgi gösterdiği Work and Travel uygulaması tartışmalara yol açtı. Dil öğrenmek, farklı bir kültür tanımak ve para kazanmak amacıyla yurtdışına giden öğrencilerin ağır çalışma koşullarından ve ücretlerini alamamalarından şikâyet etmeleri üzerine Work and Travel Uygulamasını yürüten şirketlere de eleştiriler yağmaya başladı. 1961'de Amerika Birleşik Devletleri’nin ‘kültürler arasında yakınlaşma sağlamak’ ve ‘sezonluk olarak artan düşük/orta vasıflı çalışan ihtiyacını karşılamaya yardımcı olmak’ amacıyla ABD Dışişleri Bakanlığı’na bağlı olarak çalışması başlayan programın bilinen adı ‘Work and Travel’dır.
Work and Travel üniversite öğrencilerinin, yaz aylarında ABD’de geçici işlerde çalışarak yaşamlarını sürdürmelerine ve bu sürede onlara ABD’yi gezip tanıyarak İngilizcelerini geliştirme imkânı sağlamakta. Program, ABD’li işverenlerin vasıfsız ya da düşük vasıflı işlerde, sadece yoğun sezonda çalışacak işçi bulması için de en uygun yöntem sayılmaktadır. İngilizcenin üniversite öğrencilerine iş bulmak için adeta bir zorunluluk olarak dayatıldığı bu sistemde, kendi imkânı ile yurtdışına gidip yabancı dilini geliştiremeyecek olan öğrenciler Work and Travel uygulamasına mahkûm kalıyor. ABD vatandaşlarının ortalama 20 dolar karşılığında yaptıkları işleri, bu programla çalışan öğrenciler 7–8 dolara yapmak zorunda kalıyor ve öğrencilere hiçbir iş garantisi verilmiyor. Bu durum kuruluş amacı kar elde etmek olan şirketlerin ucuz işgücü bulmalarına imkân sağlıyor ve Work and Travel uygulamasının yapılış amacını yansıtıyor.
Work and Travel ‘mağdurlarından’ Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencisi Okan Okyay süreci anlatıyor:
‘İngilizcemi geliştirmek, önceki yazlarımdan farklı bir yaz geçirmek, farklı bir kültürü görüp farklı insanlarla tanışmak için Work and Travel şirketi ELT’ye başvurdum. Şirket yetkilileri tüm güler yüzleriyle beni karşıladılar ve ABD’de hiçbir sorun yaşamayacağımın teminatını verdiler. Toplamda benden 1200 Dolar aldılar. Orada çalışacağım işi seçerken pek çok problemle karşılaştım. İş bulma sorunu yaşarken şirket bana yardımcı olmadı. En sonunda KFC’de çalışmak üzere ABD’ye yola çıktım. Çıkmaz olaydım! (gülüyor) oraya vardığımın ertesi günü iş yerime gittim ve yöneticimle görüştüm. Yöneticinin benim orada çalışacağımdan haberi yoktu. Ayrıca o iş için iki kişi gittiğimizi zannederken sadece Türkiye’den dokuz kişiyle karşılaştık. İlk bir ay işsizdim, çok zor durumda kaldım. ELT şirketini her gün aramamıza rağmen bir sonuç alamadık, son derece ilgisizlerdi. 4 hafta sonra onları yaşadıklarımızı Türkiye’ye dönünce basına aktaracağımızı bildirdik. Bunun üzerine ertesi gün sabah bana yüzme bilip bilmediklerimi sordular ve yetkinliğimi sorgulamadan beni cankurtaran olarak bir işe yerleştirdiler. Normalde işe başladıktan iki hafta sonra maaşımızı almamız gerekirken dört haftanın üzerine bir dört hafta daha eklendi ve ancak sekiz hafta sonra paramı alabildim. Birkaç hafta çalıştım ve üç haftalık paramı yine alamayınca seyahat edemeden, dilimi geliştiremeden Türkiye’ye dönmek zorunda kaldım. Son güne kadar çalıştığım takdirde 800 dolarımı alacağımı söylediler. İşi bırakıp New York’u gezerek uçağa binmeyi planlıyordum ama sırf paramı almak için son güne kadar çalıştım. Diyeceğim şu ki Work and Travel büyük bir aldatmacadır ve ELT, öğrencileri umursamadan kar amacı güden bir şirkettir.’
Mağdurların sayısı oldukça fazla. Work and Travel uygulamasını kapitalist sistemin bir parçası olarak gören Gençlik Muhalefeti önceki gün ELT önünde bir basın açıklaması yaparak durumu protesto etti ve haksızlığın bir an önce giderilmesini talep etti.

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Ut facilisis interdum lacus, nec scelerisque magna vehicula et. Pellentesque nec eros mi. Sed ultricies tellus vel odio pellentesque non congue enim auctor. Fusce fermentum, magna non commodo fringilla, purus metus ultrices purus, ut laoreet est neque eu leo. Praesent suscipit diam nec quam luctus sit amet varius leo fermentum. Proin quis dolor nec diam aliquet bibendum et ac felis. Nunc ut ante vulputate mauris vehicula molestie. Praesent malesuada ipsum ac felis iaculis accumsan. Aenean dui sem, facilisis ut fermentum et, dignissim vitae odio. Donec pretium nisl sit amet nulla pharetra vulputate. In pellentesque bibendum consequat. Nullam eros diam, suscipit non rutrum vel, mollis sed augue. Nulla facilisi. Morbi facilisis, nisi at sodales facilisis, purus arcu luctus risus, ut lacinia metus lorem et metus. Cras tempus semper ante. Cras tincidunt euismod venenatis. Aliquam erat volutpat. Suspendisse tempor congue neque a aliquam.

Curabitur at est vel odio aliquam fermentum in vel tortor. Aliquam eget laoreet metus. Quisque auctor dolor fermentum nisi imperdiet vel placerat purus convallis. Fusce et risus eu justo euismod pellentesque. Suspendisse id viverra est. Aenean feugiat tincidunt urna et tristique. Etiam nunc nulla, elementum id dapibus vel, congue vitae purus. Pellentesque blandit enim eu tellus rhoncus id congue velit cursus. Phasellus interdum interdum ipsum, vel pharetra purus congue sed. Cras convallis elementum elementum.

Praesent dolor turpis, sodales mattis facilisis sit amet, commodo eu diam. Curabitur in neque felis, sed eleifend tellus. Nulla facilisi. Suspendisse vel suscipit eros. Vestibulum euismod turpis vel nunc sodales at vestibulum lectus dignissim. Donec quis magna lacus. Donec ultricies scelerisque purus, eu faucibus lorem tempor id. Cras egestas magna id nunc ullamcorper facilisis. In at est id felis lacinia aliquet. In hac habitasse platea dictumst. Donec molestie, eros ac venenatis posuere, erat dolor varius ligula, tempus interdum nisi dui ut sem. Suspendisse a euismod ligula. Fusce vitae erat orci, quis interdum turpis.

Curabitur quis orci non dolor fermentum tincidunt. Mauris quis massa ante, at semper nunc. Mauris in purus id ante gravida fermentum. Etiam hendrerit risus sit amet purus lacinia sollicitudin. Suspendisse mauris sapien, mattis eget accumsan et, suscipit in diam. Vestibulum nec diam et lectus euismod tempor. Quisque gravida luctus orci. Donec ornare, tellus et faucibus eleifend, felis eros fermentum ligula, in dapibus elit tellus a odio. Vivamus in iaculis justo. Cras convallis, sem id luctus fermentum, lacus lectus scelerisque lacus, id rhoncus est purus id ante.

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit. Ut facilisis interdum lacus, nec scelerisque magna vehicula et. Pellentesque nec eros mi. Sed ultricies tellus vel odio pellentesque non congue enim auctor. Fusce fermentum, magna non commodo fringilla, purus metus ultrices purus, ut laoreet est neque eu leo. Praesent suscipit diam nec quam luctus sit amet varius leo fermentum. Proin quis dolor nec diam aliquet bibendum et ac felis. Nunc ut ante vulputate mauris vehicula molestie. Praesent malesuada ipsum ac felis iaculis accumsan. Aenean dui sem, facilisis ut fermentum et, dignissim vitae odio. Donec pretium nisl sit amet nulla pharetra vulputate. In pellentesque bibendum consequat. Nullam eros diam, suscipit non rutrum vel, mollis sed augue. Nulla facilisi. Morbi facilisis, nisi at sodales facilisis, purus arcu luctus risus, ut lacinia metus lorem et metus. Cras tempus semper ante. Cras tincidunt euismod venenatis. Aliquam erat volutpat. Suspendisse tempor congue neque a aliquam.

Curabitur at est vel odio aliquam fermentum in vel tortor. Aliquam eget laoreet metus. Quisque auctor dolor fermentum nisi imperdiet vel placerat purus convallis. Fusce et risus eu justo euismod pellentesque. Suspendisse id viverra est. Aenean feugiat tincidunt urna et tristique. Etiam nunc nulla, elementum id dapibus vel, congue vitae purus. Pellentesque blandit enim eu tellus rhoncus id congue velit cursus. Phasellus interdum interdum ipsum, vel pharetra purus congue sed. Cras convallis elementum elementum.

Praesent dolor turpis, sodales mattis facilisis sit amet, commodo eu diam. Curabitur in neque felis, sed eleifend tellus. Nulla facilisi. Suspendisse vel suscipit eros. Vestibulum euismod turpis vel nunc sodales at vestibulum lectus dignissim. Donec quis magna lacus. Donec ultricies scelerisque purus, eu faucibus lorem tempor id. Cras egestas magna id nunc ullamcorper facilisis. In at est id felis lacinia aliquet. In hac habitasse platea dictumst. Donec molestie, eros ac venenatis posuere, erat dolor varius ligula, tempus interdum nisi dui ut sem. Suspendisse a euismod ligula. Fusce vitae erat orci, quis interdum turpis.

Filed in: Media Tags: ,

You might like:

Amazon Sales Up 40% in 2010 Amazon Sales Up 40% in 2010

2 Responses to "Kindle Books Now Outselling Paperbacks at Amazon"

  1. admin says:

    Curabitur quis orci non dolor fermentum tincidunt.

  2. admin says:

    Mauris quis massa ante, at semper nunc.

Leave a Reply

Submit Comment
© 2014 ChannelPro. All rights reserved. XHTML / CSS Valid.
Proudly designed by Theme Junkie.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol